Perşembe, Aralık 15, 2005

Ağrı Kesici

İkinci kat kafe sıradan bir mekan, biz de sıradan insanlar… Ben, Emre ve onun daha önce hiç görmediğim iki arkadaşı oturmuş sıradan konuşmalar çevirmekteydik, maksat muhabbet. Akrep yelkovanı, yelkovansa akrebi sürekli kovalamaktaydı. En son yelkovana baktığımda akrebi saat 12:00’den beri dördüncüye yakalamış olmasına rağmen hala ısrar etmekte ve akrebin üstünde durmaktaydı… 4:20…

Bir garipliktir başlamıştı, ki bu gariplik soğuk bir şekilde hissettiriyordu kendisini, önce “hava biraz soğuk galiba” sesleri yükseldi arkadaşlardan, sonra “dondum be, burada ısıtma sistemi çalışmıyor herhalde” dedi Emre… Dışarıdan gelen, bir farenin duvarın içini oyarken, bir yılanın kuru yapraklar ve dallar arasında kıvrılırken çıkardığı ses gibi bir çıtırtı dikkatimi çekti. Tabii ki merak ettim ve cama yönelttim bakışlarımı. Hava o kadar soğumuştu ki, çok büyük bir gürültüyle koca bir bulut donup caddeye, yoldan geçmekte olan insanların ve arabaların üzerine düşmüştü aniden. Emre ile göz göze geldik, tam “Sende gördün mü? Lanet olası bulut insanları ezdi!” diyecekken fark ettim, ortamda benden başkası bu olayı görmemiş ve duymamıştı… Kimisi çaylarını yudumlamaya, kimisi ise satranç oynamaya, muhabbet etmeye devam ediyorlardı… Kelimeler düğümlendi boğazımda, bir anda dördüncü boyuta geçmiştim sanki, diğer insanlardan kopmuş hissettim kendimi… İnsanın iliğine işleyen soğuğu artık tüm bedenimde hissetmeye başlamıştım. Donup insanları ezen bulutun mantığını çözmeye çalışırken, tam yanımdaki camda oluşmaya başlayan buz örtüsüne ilişti gözüm. Cam 5 saniye içerisinde aşağıdan başlayarak yukarıya doğru tamamen dondu. Bu arada camın sağ üst köşesinde buzdan bir yazı belirdi “ -39 derece” ve kayboldu. Hangi harikalar diyarıydı burası? Soğuk iliklerime işlemişti ve o sırada oturduğumuz odanın tavanı köşelerden dışarıya doğru kıvrılmaya başladı. Soğuk büzüştürüyordu tavanı… Artık insanlara baktığımda gördüğüm şey az öncekinden çok daha farklıydı. Heykellerdi her biri, çok gerçekçi gözüken gri bedenli cam gözlü heykeller. Olaylar o kadar hızlı gelişmekteydi ki ben sesimi bile çıkartamıyordum, sanki ben de o cam gözlü heykeller gibi donmuştum soğuktan ama ben görebiliyor ve hissedebiliyordum. Sonra düşünmeye başladım, aklıma bir anda yıllar önce buzdolabına bir su şişesi koyarken annemin bana söyledikleri geldi… “Buzluğa dolu şişe koyma, koyarsan patlar”, sonra bu cümleleri Eskişehir’le özdeşleştirdim, şehrin altı sıcak su kaynaklarıyla doluydu ama dışarıdaki soğuk tahminimce onları da dondurmuştu… Donan suyun hacmi genişlemişti ve asfaltı zorlamaktaydı ve korkarım biraz sonra Eskişehir gökyüzünde olacaktı… Son bir hamleyle oynatabildim kafamı, güm diye vurdum önümdeki masaya…

Kafamı derin bir nefes alarak kaldırdım, odamda, yatağımdaydım. Camım açık kalmış ve camdan içeriye giren rüzgar perdemle dans etmekteydi, rüzgar perdemden sıkıldı, masamın üzerindeki fotoğraflara yöneldi, biraz onlarla oynadı havaya kaldırdı, aşağıya indirdi ve nihayet onardan da sıkılıp yere attı… Odam ilgisini çekmemişti ve kaybolup gitti. Küskün perdem hareketsizleşti. Dışarıda küçük bir fırtına vardı. Çakan şimşekler odamı aydınlatıyor ve bana az önce gördüğüm rüyayı unutturmaya çalışıyorlardı. Tuvalete doğru ilerledim, yüzümü yıkadım kafamı kaldırıp aynaya baktığımda bir anda ikinci kat kafede gördüğüm cam gözlü insanlar geldi aklıma. Midem bulandı kusmaya başladım…

Kafamı kaldırdım, cam gözlü insanlar geldi aklıma, aynaya baktım, yüzümü yıkadım yatağıma gidip kafamı yastığıma gömdüm.

Kafamı kaldırdım, önümde bir masa vardı yanımdaki cam donmuştu ve yukarıdan aşağıya çözülmeye başladı, çözülürken üzerindeki yazı dikkatimi çekti “-39 derece”. Camın çözülmesi yaklaşık 5 saniye sürdü. Çözülmekte olan buzlu cama bakarken yerden bir buz kütlesi havalandı ve altından insanlar, arabalar çıktı. Hava artık ısınmaya başlamıştı. Bulunduğum yerde Emre ve onun iki arkadaşı vardı. Daha önce onları görmemişim. Onlardan biri “önemli değil” dedi ve o önemli değil diyen arkadaşa, ağzımdan bir hap çıkarttım, teşekkür ederek uzattım. “Bende ağrı kesici var, al bunu yut çok sağlam” diyerek aldı ve çantasına koydu hapı, ben “Başım çok ağrıyor beyler, ağrı kesicisi olan var mı?” dedim en son…


Geçen kıştan deneysel bir çalışma...(Yeniden düzenleme - baskabisi)