Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Muhalefet semalarında miraca çıkmak

Kaç gündür bi sıkkınlık var üzerimde atamadım. “Hayırdır, nisan’la mı alakalı” dedi Abdullah, “Yok” dedim, Daha nice ayların, nice yılların sıkıntısını toplamışım o gün üzerime. Kendimi dışarı attım.

Memed’i gördüm pek kederliydi. Ablasının verdiği iki anahtardan biri koskoca 6 şeritli yolda kalınca, karısına hediye ettiği diğeri de tak-o-metresinin dairesinin çıkınca pek yalnız kalmış. İçip içip sızar olmuş. Yine böyle bir günde bir kâbus görmüş. Hemen Erkan’ı aramış. “Erkan” demiş, “Rüya gördüm. Ak saçlı bir dede. Cübbesine ulaşayım derken ayağı kayıyor, boynuna ip geçiveriyordu. Gözlerini bana dikmiş halde yitip gidiyordu”. “Ben de” demiş Erkan, “Ben de gördüm o dedeyi. Bize bir şey anlatmaya çalışıyordu. Bunu konuşalım”. Konuşmuşlar, pek sevişmişler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmemiş o günden beri. Zaten benle de ilgilenmedi. Ben de sallamadım.

Deniz bir süredir ortalardan kayboldu. Telefonlarımı da açmıyor. Sordum öğrendim; kendisi, çok değer verdiğim Tülay hanım hakkında bir takım kalbi duygulara kapılmış, "Belki bir sebepten bir kapı açılır aradan görünür, bir işi çıkar gelir karşıdan" umuduyla mahkeme koridorlarında yatar kalkar olmuş. "Kalkar" derken yanlış anlaşılmayayım, kimse tarafından değil, kendi uyanıp kendi kaldırmak zorunda kalıyormuş kendisini. "Boş durmamış, belki savcım olur umuduyla pek çok davalara karışmış" diyorlar, ben söyleyenlerin yalancısıyım ancak bunları duyan Tülay hanım kameralar önünde bir tokat aşk edivermiş Deniz'e. O gün bu gün yolu düşmez olmuş mahkeme tarafına.

Geçen gün Zeki aradı, meğer tek derdi olan ben değilmişim Deniz'le, kendisinin de telefonlarına çıkmamış bi müddet, sonra yolda yakalamış. Derdi de garip. Kendisi Deniz’in -çok affedersiniz- mesane'den start alan yarışlara ilgisini duymuş ve bu hususta kendi hassasiyetini gizleyememiş, beraber hareket etmek istemiş. Deniz “İyi” demiş, “Kapa partiyi gel”. Zeki demiş ”Öyle ‘Hem çüküm olsun, hem donuma değmesin’ yoook, ben partimi kapamam”. Böylece aralarında ayaküstü bi yarışı başlatıvermişler. Bizim Deniz’in bi kaç hayta arkadaşı vardır, bakmışlar olacak gibi değil, Deniz’in kulağına eğilmişler, “İki kişinin işediği çiş değildir” demişler de Deniz uyanmış, tamam demiş kapatma partini, gel öylece. Duyunca pek rahatladım, zira rüyalarıma giriyordu Zeki’nin partisinin kurumsal kimliği. Onlar da barışıvermişler öylece. Bu meseleler canımı sıktı, “Biraz neşemi bulurum” dedim, Cem’e uğradım.

"Sözlükten hatun kalkacak!"

"Memleketin her toprağını karış karış gezdim, her yerinden şirket satın aldım, yetmedi banka aldım" dedi. Bi an midem bulandı, affedersiniz, kusasım geldi. "Cem'cim dedim, midem bozuk, ben bi lavaboya kadar gideyim". "Ben de geleyim" dedi, "İç boşaltmak nedir, ben bilirim". "Hay çok yaşayasın Cem" dedim, "Neler de bilirmişsin!". "O daha bir şey mi dedi, doğu demedim batı demedim, memleketin her yerine yayıldım, ziraat fabrikası açtım bayıra, tekstil fabrikası açtım yatağa yatırım yaptım" dedi. Sinirlendim. "Bırak şimdi Cem", dedim, "lafı bile dolandırıyosun, bu millet sana nasıl güvensin?" "Güvenir" dedi. "Bak adadakiler şimdi ‘sayın’ oldu. Biz o adaları boşuna almadık. Benim iktidarımda sözlükten hatun kalkacak, gerekirse Çin malı bile ne alırsan 1 YTL olacak!".

NOT: Yazı benim bile içimi sıktı. O yüzden sonunu yazmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder