Çarşamba, Haziran 21, 2006

Kadın, Satiradam ve Yoldan Geçenler


Ukrayna’dan alınmış yeşil çakmakla, Kıbrıs’tan alınmış tane Coffee Creme’ini yaktı. İçine çektiği dumanın her santimetreküpünde birbirlerine çarpım halinde bulunan karbon monoksit atomları ciğerlerine yapışıp ona mazoşist bir zevk veriyordu. Küçük nikotin saçıntıları yapıştıkları hücrelerle etkileşime geçiyor ve zevki “misli” ekini kullanabileceğimiz kadar arttırıyordu. Normalde beyaz olan hücreler nikotinle etkileşime geçer geçmez önce kızarıyor, sonra morarıyor ve son olarak da koyu bir kahverengiye dönüşüyordu. Değişim görülmeye değerdi.

Bir çekim daha aldı purosundan, diyaframı elinden geldiğince durdurmaya çalıştı onu, tabii bu mücadele sırasında küçük bir öksürük bulduğu fırsatı değerlendirerek adamımızın boğazından yukarıya çıktı ve ağzına bakan kadının gözlerinde zuhur oldu.

“Çok yaşa!” dedi kadın.

“Zaten çok yaşayacağım” diye geçirdi adam içinden. “Öksürdüm…” dedi düşüncelerini gizleyerek.

Ses çıkarmadı kadın, kafasını önüne eğdi. Mide ve bağırsak duvarlarından kanına karışmakta olan liserjik asidin çıkardığı emilme sesini dinliyordu. Gözenekçiklere sürtünen asit parçacıkları tutuluyor ve akıl almaz bir hızla kılcal damarlara yönlendiriliyordu. Kılcal damarlara girmeyi başaran yabancı madde vücudun öz pompası tarafından kromozomlara ve beyne götürülüyordu. Koca bir kütle olan beynin görüşle alakalı kısmına hücum eden parçacıklar kırmızıları daha kırmızı, yeşilleri daha yeşil yapmakla kalmıyor, aynı zamanda üzerinde dikilmekte olduğu halının sabit bir frekansla dalgalandığını hissetmesini sağlıyordu.

“Üzerime oturmalısın” dedi yatak.

Sandalye altında kıpırdandı.

Bu sırada az önce elinde puro tutan adam mızıka çalan bir satire dönüştü.

“Aaa!” dedi kadın

“Hı?” dedi satir.

“Yoo” dedi kadın

“Yaa!” dedi satir.

“Ne oluyor yahu?” dedi purolu adam.

“Çok kalabalık burası” dedi kapı.

“İllallah!” dedi kadın ve gözlerini kapadı.

Adam, tetrahidrokanibal etkisindeki beyni ilgisiz bir hal almasını sağladığından, kadını umursamadan kızarık gözlerini devire devire altındaki minderlere uzandı. Purosunu kül tablasına bırakmayı unutmuştu. Gözlerini kapadı, bir anda kendini papatyalar arasında koşuşturup duran onlarca çıplak hippinin arasında buldu. Gökyüzünde mor bulutlar, ufuktaki eflatun ağaçlarla birleşip, sarı papatyalarla yeşil çimenler de bu peyzaja katıldığında adam “evet, galiba uyudum” diye geçirdi içinden. Kafasını sağ taraftaki hippilere bakmak için çevirdi ve onların arasında John Winston Ono Lennon’u gördü. Elini havaya kaldırdı, Lennon’a doğru salladı. Fark edilmişti! Çok sevindi ve zafer işareti , parmakları arasında yanmakta olan puroyu serbest bırakan bir zafer işareti yaptı. Yavaş çekimde battaniyelerin arasına düşen puro küçük kıvılcım saçıntılarını her tarafa yaymıştı…
………………………………………………………………………………..

“Uyuşturucu öldürür!” dedi Emin.

“Bırak ya, hiç bir şey olmaz.” dedi Rüstem

Bu arada içinde iki insan kebabıyla cayır cayır yanmakta olan müstakil bir evin yanından geçiyorlardı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder