tag:blogger.com,1999:blog-187454202024-03-19T11:21:54.649+02:00var mısın?baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.comBlogger100125tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-91870054014090472742019-10-24T15:34:00.003+03:002019-10-24T15:34:56.070+03:00UraniaYanlışlıkla başka birinin rüyasına girdim.<br />
<br />
Bir Çinli.<br />
<br />
Kendisini Hindistan’da bir keşiş olarak görüyor.
Üzerinde turuncu sarisi ve sarımtırak sarığıyla bir ağacın altında oturuyor. Yanındaki Buda heykeline gözünü dikerek konuşuyor benimle:<br />
<br />
- Homo sum. Nihil humani ame alienum puto.<br />
<br />
Kucağımdaki yerküreyi yere bırakıp hafifçe dokunuyorum, aşağı doğru yuvarlanıyor. Sapsarı saçlarımı bir elime, yıldızlı pelerinimi öbür elime dolayıp yanına doğru yürüyorum, doğrudan gözlerinin içine bakmış gözlerimi gökyüzüne çevirip cevabımı fısıldıyorum:<br />
<br />
- το όνομά μου είναι ουρανία.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcnDClxkoyGlaMMNCs67_BOXmmYmnS0QAf0ha4iyGzGbBo06TqRqPi5HQj_SxMVJ02OcdFoghHRVqg6bJpjsza7Sv5lWQb8h55qndMWe8QSfhBREK2WQYS_7niKySEAM2UrgTK8A/s1600/urania.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1024" data-original-width="1375" height="297" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcnDClxkoyGlaMMNCs67_BOXmmYmnS0QAf0ha4iyGzGbBo06TqRqPi5HQj_SxMVJ02OcdFoghHRVqg6bJpjsza7Sv5lWQb8h55qndMWe8QSfhBREK2WQYS_7niKySEAM2UrgTK8A/s400/urania.jpeg" width="400" /></a></div>
baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-84448237378649195672011-10-02T22:59:00.002+03:002013-02-03T00:30:32.869+02:00tat<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4SaVC7VTTHGdD0I28TXX6QGQc9CiG6dTQqv9_xme-b6m39Te9SNPgOSSqfaqUkk0mYw7u0WyKlXCjQPwg4ZEuAcM2Ezu7weOqYuChoRAdHfcEbaP1J-fo6VVO1lVWj6auLhaYOA/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="128" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4SaVC7VTTHGdD0I28TXX6QGQc9CiG6dTQqv9_xme-b6m39Te9SNPgOSSqfaqUkk0mYw7u0WyKlXCjQPwg4ZEuAcM2Ezu7weOqYuChoRAdHfcEbaP1J-fo6VVO1lVWj6auLhaYOA/s320/images.jpg" width="128" /></a></div>
Görmenin algı dediğimiz şeyin yaratılmasında önemli katkısı olduğu muhakkak ama birçok şey için neredeyse yerini alacak kadar güçlü olmasında bir tuhaflık var.
Gözümüzle gördüğümüze inancımızın bu denli güçlü olmasının bir sebebi olmalı. Görmenin bu kadar önemli olmasının bir sebebi olmalı.
Hatta "gözümle görmeden inanmam" derken içinde bulunduğumuz durumları tarif ediyoruz. İtiraf gibi sanki, en çok görmeye inanıyoruz.
<br />
<br />
Durum görünen açısından pasif.
Bu pasiflik önemli sanırım, görünmezlik diye bir şey yok, yani maddesel bir görünmezlik yok. Yok olana kadar yok.
İnsanlar için düşününce mesela, en fazla nasıl görüneceğine karar verebiliyorsun. Evden çıkmayabilirsin de ama kısıtlı bir engelleme o da, görünmez olmuyorsun.
Aynaları da kırabilirsin evet, kendini kandırabilirsin.
<br />
<br />
Bir de bir sürü şey görülebiliyor, ses çıkaramıyor, kokusu yok ama görünerek var oluyorlar.
Şehirler var mesela güzel, o şehirleri gören insanlar bir şeyler hissediyorlar.
Bu yazının düşünceleri Paris'te belirdi kafamda örneğin, tek başıma dolanırken sokaklarda, şehri "görürken" sadece ve bir şeyler hissederken.
Biliyorum sesleri de var bazı görünen şeylerin, metroda bir şeyler çalan insanlar falan ama kastettiğim görünebilme yeteneği çok fazla şeyde var.
<br />
<br />
Ve görünüş yavaş yavaş değişiyor normal şartlar altında.
Bir çanta alıp kendine, görünüşüne ekleyebilirsin, onu bile ertesi gün takarsın büyük ihtimal.
Saçını kestirebilirsin, yeterince kısa olursa etkili bir değişim yaratabilir ama tanınmaz olman güç gene de.
Hızlı bir görünüş değişikliği genelde beklenmedik bir şeylerin sonucu; bir şehir yıkılır, bir insan kaza geçirir...
<br />
<br />
Gördüğümüz şeyi çok sorgulamıyoruz bu sebeplerden, değişimler öyle yavaş ki, güveniyoruz o duyuya.
Daha hızlı yorumluyoruz.
Görünen bir insanken de görünümünü bu bilinçle oluşturduğuna inanıyoruz.
Gördüğümüz şeyle ilgili çekinmeden, hızlıca bir yargıya varıyoruz.
Herhangi bir anlama gelebilecek görünen bir detayı o kişiyle ilgili algımızın baş kahramanı yapıyoruz.
Kıyafet, tarz, saç şekli, kolye ucu, mimikler, duruş...
<br />
<br />
Duymak öyle değil oysa, susabilir karşıdaki.
Konuşursun, duyulursun.
Duyduğumuz şeyi yorumlamak için daha fazla vakit harcıyoruz bu yüzden.
Yanlış anlamaları tecrübe etmiş bünye, duyduğunu algıya eklerken biraz daha fazla vakit harcıyor yorumlamaya.
Hem duyulabilen şeyler daha az.
Bir binanın sesi yok, kilise ise bir çanı olabilir tamam.
Bir ağacın susuyor olması seçtiği bir şey olsa inanılmaz bir kararlılık örneği olurdu. Hayır, rüzgarda dallarının hışırdaması hiç de bilinçli bir tercih değil.
Bir köpek havlıyorsa çok fazla seçenek yok olası sebepleri için.
<br />
<br />
Her neyse işte, insanlar konuşuyor, insanlar dinliyor, gördüğümüz şeye göre duyduklarımızın anlamı değişiyor.
<br />
<br />
Dokunmak kaçınabileceğimiz bir şey değil. İster istemez birçok şeye dokunuyoruz.
Yemek, oturmak, bir yere gitmek, her şey bir şeylere dokunmayı gerektiriyor.
Dokundukça kirlenip, suya sabuna dokunup temizlenmeye çalışıyoruz.
Dokunduğumuz şey canımızı yakmadıkça ya da hoşumuza gitmedikçe bu dokunuşların pek farkına varmıyoruz.
Kime dokunmayı istediğimiz, dokunabildiğimiz, dokunamadığımız önemli.
Kucaklaşırken de, kavga ederken de dokunuyoruz.
<br />
<br />
Koklamak ancak bir değişimle varlığını sürdürebiliyor.
Aynı koku sürekli alınamıyor, köreliveren bir duyu.
Ama o kadar güçlü bir duyu ki, bir ana aitse tekrar koklandığında o anı da getiriyor beraberinde.
Güzel bir koku önemli de olsa, koku algıladığımız birçok şeyde yok.
Gene de tattığımız şeylere oranla daha fazla.
Tattığımız şeylerin de büyük oranla kokusu da var.
Tatma çok değerli bir şey, çok az şeyi tadıyoruz, tattıklarımızı yiyoruz genelde.
<br />
<br />
Birini sadece yoldan geçse bile görüyoruz, bir ihtimal duyuyoruz yakınlardaysa.
Bir sebeple ona dokunabiliyoruz daha da yakınsa, onu kokluyoruz.
Ve evet tadıyoruz, yemek gibi bir ihtiyaca dönüşünce...baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-54243275728856414162011-08-21T23:13:00.010+03:002011-08-24T22:22:31.901+03:00herkesin kapısının önüodamızı, evimizi temizlemekle yetinebilmemiz nasıl mümkün oluyor? otobüsün tozunu almaya kalkmıyoruz mesela. yarattığımız düzen, diğer düzensizliklere rağmen nasıl bize yetiyor? üstelik bir düzeni yaratırken başka düzensizliklere katkı sağlıyoruz. bir yerlerde kocaman bir çöplük oluşmasına razı oluyoruz, çöpün evimizden çıkması için.
<br />
<br />elimizde olmayanlar için başkalarına güvenmek bir yere kadar anlaşılabilir ama gene de emin olamadığımız kısımlardan çok yüksek bir rahatsızlık duyuyormuş gibi de değiliz. üstelik öyle olması psikolojik sorunlara işaret oluyor falan, hastalık kabul ediliyor.
<br />
<br />etrafımızda güzel şeyler oluyorsa nispeten, gözümüzün görmediği uzaklarda, düşünmek bile istemediğimiz kötü şeylerin olması yüzünden, çaresizlik sonucu olduğuna inandığımız umursamazlıkla, <span style="font-weight:bold;">oralarda da her şey yolunda olmazsa ölecek</span> hastalığına tutulmuyoruz.
<br />
<br />evimizi temizleyip rahatlıyoruz, karnımızı doyurup mutlu oluyoruz. belirlediğimiz bir alanda, belli parametreleri değerlendirip bir şeyler hissedebiliyoruz. yapabiliyoruz bunu. her şeye rağmen, yaşayabiliyoruz.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-18870911137715425142010-12-12T00:29:00.003+02:002010-12-12T00:45:45.417+02:00kontrast<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifN6NmSR1FruQBDJVBjgKzlFFNTV3odC8owmFNxZecESfN8gIj3WQUpBO-JL4A43cPZnZSILmPGgHSSOckcDK_o2BRkor2NlyRndItR9nrRwTH-MNufbEyZFG8uEUAyGLNIymEkQ/s1600/IMG_2784.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 267px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifN6NmSR1FruQBDJVBjgKzlFFNTV3odC8owmFNxZecESfN8gIj3WQUpBO-JL4A43cPZnZSILmPGgHSSOckcDK_o2BRkor2NlyRndItR9nrRwTH-MNufbEyZFG8uEUAyGLNIymEkQ/s400/IMG_2784.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5549556875054027170" /></a>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-8584328981421441432010-08-24T11:26:00.000+03:002010-08-24T11:29:57.366+03:00tek<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKh6HnqU_V8jhgI0RDSZlOqqvAghoO0RJLcT7NVDAm0LTQiskhSudZVtIS2puzY1oP5z62dQghB-y9RlMWlIxUN6-Z1KV9JAOUq5AOfLbvLlOnNpYd46S62Z9GSyEfZW3kTuNn0A/s1600/IMG_0999.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 267px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKh6HnqU_V8jhgI0RDSZlOqqvAghoO0RJLcT7NVDAm0LTQiskhSudZVtIS2puzY1oP5z62dQghB-y9RlMWlIxUN6-Z1KV9JAOUq5AOfLbvLlOnNpYd46S62Z9GSyEfZW3kTuNn0A/s400/IMG_0999.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5508890651422353058" /></a>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-65738902427729457852010-08-14T20:30:00.002+03:002010-08-14T20:41:51.963+03:00telgrafali ve esli,<br /><br />ikinize de omur boyu mutluluklar dilerim. aranizda olmayi ne kadar istedigimi biliyorsunuz zaten. benimle de olsa, bensiz de olsa, keyfiniz daim olsun. (su an esli ile telefonda konusuyoruz.) (hepsi beni optu, serat dahil?) (konustuk bitti, cok mutlu ettiniz beni.)<br /><br />ayni anda hem ozlem, hem sevinc, hem de aranizda olamadigim (dolayisiyla sizi de benden mahrum biraktigim, ehe) icin uzuntu duyuyorum. (hayat, bana bunu da yasattin ya, verecegin olsun lan)<br /><br />seviyorum sizi <a href="http://a.imageshack.us/img339/1848/orlylx.jpg">:)</a>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-62522527892863991652010-08-04T22:22:00.002+03:002010-08-04T22:33:42.928+03:00tarihe noteshli ve ali,<br /><br />sizi seviyorum, mutlu olun hep.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-67523912077200640142010-06-06T23:01:00.006+03:002010-06-07T09:54:50.425+03:00pasif uyku<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwXK76SsBHhQ150cZt5t-A0T0j_WPLdx1sES8r-HMVOspjCheYhd9rcGT7CoFQYRU_fgThHH5MZSp4KnAvdDZz89wJMJ9Owkdy-Y1B5Wk9ken-NtU2JmT8Y6L47Ij4aAEiSLH7nQ/s1600/elvis2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 260px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwXK76SsBHhQ150cZt5t-A0T0j_WPLdx1sES8r-HMVOspjCheYhd9rcGT7CoFQYRU_fgThHH5MZSp4KnAvdDZz89wJMJ9Owkdy-Y1B5Wk9ken-NtU2JmT8Y6L47Ij4aAEiSLH7nQ/s400/elvis2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5479763490607792786" /></a><br /><br />epey yorgunum. dizi falan izleyemem mesela şu an. gözlerim kapanır 5 dakika sonra, eminim. uyumamak için yazmaktan başka çarem yok gibi bir şey. yapacağım diğer şeyleri yaparken uyumama engel oldukları için mutsuz olurdum bir taraftan. o zaman neden uyumuyorum? uykuya kadar geçen vakti uzatmak da istiyorum, çünkü bu içinde bulunduğum yorgunluk, uyumaktan başka çaresi olmayan hal, çok da tatlı. hemen uyumayı ve bu güzel hissi hemen sonlandırmayı da istemiyorum. yazıyorum. <br /><br />yazmasam, uyumamak için böyle bir şeye ihtiyacım olduğunu da bilmeyecektim. uyusaydım, neden uyumadığımı hiç bilmeyecektim. uyuyup gidecektim, en fazla 5 dakika içinde 7 saat kadar sonrasına gidecektim. yapmadım.<br /><br />yapmadığın şeyleri yapsaydın neler olur bilmek pek mümkün değil. bir şeyleri yaparken başka şeyleri yapmamak zorunda kaldığımız da doğru. ama en azından, pasif eylemlerin de aktifler kadar etkili olabildiğini fark etmek lazım. en az çabayla ortaya çıkanla da bir şeyler yapıyor olduğunu bilmeli insan. sorumluluk almadan öylece beklediğini sanmak aptallığından kurtulmalı. kapladığı yerin, var oluşunun kendine yüklediği sorumluluğu görebilmeli.<br /><br />eminim 5 dakika sonra gözlerim kapanacak.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-48923142904765942012010-06-06T00:48:00.006+03:002010-06-06T01:04:06.600+03:00hangi ojeojeli ellere/ayaklara sahip olmak bu kadar zor olmamalı. <br /><br />ya da bu kadar zorlaşabilen bir şeyi, sürekli aynı şeyleri yaşama ihtimaline rağmen hem de, ben yapmaya devam etmemeliyim. <br /><br />belli ki kabullenmişim bu durumu, o oje %90 ihtimalle bozuluyor, %5o ihtimalle en az 2 kez sürülüyor, ama üzerinden bir kaç gün geçmeden aynı çabaya tekrar giriliyor, benzer şeyler tekrar yaşanıyor. ama ben oje sürmeye devam ediyorum.<br /><br />çünkü oje güzel bir şey, evet. <br /><br />mua.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-41108141954006096872010-04-20T00:58:00.003+03:002010-04-20T01:04:12.016+03:00bazen ben<span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 16px; ">Yalnız yaşıyorum. Arkadaşlarım vakitlerinin çoğunu benimle geçiriyorlar.<br /><br />11 dakikada pişen makarnaları 6 dakikada pişiriyorum. Üniversitedeyken sekizi on geçe kalkar, sekizdeki derse vaktinde girerdim. Matematik dersinde uyurdum çünkü dersi dinlediğimde yüz üzerinden aldığım not yüzden fazla oluyordu. Bir keresinde boş kağıt verip otuz beş aldım.<br /><br /></span><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 16px; ">Faturalarımı zamanında ödüyorum. Evdeki elektronik eşyaları kendim yapıyorum, çalışırken elektrik üretiyorlar. Elektrik kurumunun bana bir miktar borcu var.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 16px; "><br />Haftada bir kez uyuyorum, genellikle evi toplarken veya bulaşık yıkarken.<br /><br />Aynı anda bir arkadaşımla cafede otururken başka bir arkadaşımla yolculuğa çıkabiliyorum. Arkadaşlarımı arabayla havaalanına bırakıp, inecekleri yerde yine arabayla karşılıyorum. Birden fazla şirkette full time çalışmak yasak olduğu için tek bir şirkette çalışıyorum. Günde sekiz saat çalışınca on altı saatlik mesai ücreti alıyorum.<br /><br />Bir keresinde senfoni orkestrası yönettim ama enstrümanları da ben çaldığım için pek zorlanmadım. Fotoğraf çekmek için yalnızca kağıt ve kalem kullanıyorum, resim yapmak için herhangi birisi yeterli oluyor.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 16px; "><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 16px; ">Not: Bu yazı kablosuz internete bilgisayarsız girmeye çalışırken ortaya çıktı.</span></div>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-33418756557688245592010-03-30T10:22:00.006+03:002010-04-10T23:57:40.653+03:00özledim<OBJECT class=BLOG_video_class id=BLOG_video-69b3708bbd914c height=266 width=320 contentId="69b3708bbd914c"></OBJECT><br /><br />I sold my soul for the second time<br />'Cause the man He don't pay me<br />I begged my landlord for some more time<br />He said "Son, the bill's waiting"<br />My best friend called me the other night<br />He said "Man - are you crazy"<br />My girlfriend told me to get a life<br />She said "Boy - you lazy"<br />But I don't mind<br />As long as there's a bed beneath the stars that shine<br />I'll be fine, if you give me a minute, a man's got a limit<br />I can't get a life if my heart's not in it<br />Hey Hey<br /><br />I don't mind<br />As long as there's a bed beneath the stars that shine<br />I'll be fine, give me a minute, a man's got a limit<br />I can't get a life if my heart's not in it<br />Hey Hey <br /><br />I lost my faith in the summer time<br />'Cause it don't stop raining<br />The sky all day is as black as night<br />But I'm not complaining<br />I begged my doctor for one more line<br />He said "Son - words fail me"<br />It ain't no place to be killing time<br />I guess, I'm just lazy<br /><br />I don't mind<br />As long as there's a bed beneath the stars that shine<br />I'll be fine, if you give me a minute, a man's got a limit<br />I can't get a life if my heart's not in it<br />Hey Heybaskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-59822497635536402812010-03-01T10:58:00.003+02:002010-03-01T11:06:27.291+02:00toz ol!<blockquote>bu evrende bir tozsun<br />tarih seni unutsun <br />haydi gel içelim</blockquote><br /><br />neden evren hala olduğu kadar büyük de(her ne kadarsa artık), ben toz kadar küçüğüm? <br /><br />oysa, hali hazırda <em>bu evrende bir ben olmam</em> yeterince etkileyici bence.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-90188532177624944642010-03-01T10:34:00.001+02:002010-03-01T10:39:36.916+02:00istanbul hatırasıgünlerden güz mevsim sepya,<br />bir tüy kalemle yazılmış bekler,<br />bir hayat daha olmalı,<br />der gibi kahverengi tonlarda uykularda<br />bir hayat daha olmalı..baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-55133318278274261852010-02-23T14:52:00.004+02:002010-02-23T14:58:24.778+02:00sallanan doğru<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmwTMYMIjDVPhoUW1AjiD5vdQBONCABa9ZUC8vBN79MQlQOQiJKzFHPFCKYb7nm9yTrdIe12AwZd_NOSj6QJGeboBTnPFaS1nJTF-fpFAnHsvz7JBvisDgeyKlqhpFEri74vy80Q/s1600-h/Germ_by_japarks55.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 300px; height: 200px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmwTMYMIjDVPhoUW1AjiD5vdQBONCABa9ZUC8vBN79MQlQOQiJKzFHPFCKYb7nm9yTrdIe12AwZd_NOSj6QJGeboBTnPFaS1nJTF-fpFAnHsvz7JBvisDgeyKlqhpFEri74vy80Q/s400/Germ_by_japarks55.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5441422040612772002" /></a><br /><br /><br />bilmediğim iki noktadan geçen bir doğru, salıncağım oldu.<br />sallandıkça hızlandım, hızlandım.<br />yeterince hızlanınca atladım.<br />dünyaya düştüm.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-41190007986907284542010-02-07T14:35:00.001+02:002010-02-07T14:35:45.278+02:00formspring.me <p class="formspringmeQuestion"> <strong>Hayat bizi neden bir kısmı eksildiğinde ortasından sıkıştırılmaya elverişli hale gelen,nitekim bu vazifesini başarıyla yerine getiren plastik, 2,5 (bazen 2)lt lik, gazlı meşrubat şişesi haline getiriyor?</strong> </p> <p class="formspringmeAnswer">bu kadar karamsar olmasak, sence o hale getirebilir miydi??</p><p class="formspringmeFooter"> <a href="http://formspring.me/pinosh">sor bakem gari</a></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-17207781543115206652010-02-07T00:45:00.001+02:002010-02-07T00:45:42.403+02:00karmakarışıkKolay olanı seçmenin kolaylığından bahsetmeye gerek var mı? Seçim sonrası elindeki en büyük servetinin en önemli kısımlarından birini kaybetmişsindir, ama yorgun ve farkındalığını yitirmiş halde uzanırsın yatağına, haklı olduğunu düşünmenin etkisi geçmemişken bile daha, parça parça olur dağılırsın yatağın her bir köşesine. Koşarak pencereye gidersin, son adımlarında uçmayı düşler, en sonuncusunda olamayacağını anlar, pencereden eğilirsin. Düşmezsin ama düşecek gibi olursun. Düşmenin ilk anını yaşar gerisini gene hayal edersin, uçmayı hayal etmeyi unutmuşsundur bile, hayalini gerçek, gerçeği hayal yaparsın. Düşüyorken, yere çok yakınken, yukarıda pencerede düşmeyi düşlediğini hayal eder, karmakarışık olursun. Bir adım geri atıp uzaklaşırsın pencereden. Hayat devam ediyordur, <span style="font-style:italic;">ama sen biraz ölmüşsündür</span>.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-8647937267065175202009-11-15T23:30:00.010+02:002009-11-16T08:13:51.599+02:001 2 3 .. 5 6 7 ..<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh63ut0ZZx_wpr3wn59jXh113pkb2MKqtxFHUpVayiNCc-rcDp3OQ5S5tSHnTDzFaxRoQ1jnzfpit1TZfV_GuaMWHnUMI0MtXQ5qGq-DtTYcJnB1TDP89WbFm-SC_W26QBMWJko6w/s1600-h/images.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 86px; height: 127px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh63ut0ZZx_wpr3wn59jXh113pkb2MKqtxFHUpVayiNCc-rcDp3OQ5S5tSHnTDzFaxRoQ1jnzfpit1TZfV_GuaMWHnUMI0MtXQ5qGq-DtTYcJnB1TDP89WbFm-SC_W26QBMWJko6w/s400/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5404459163708148226" /></a><br /><br />içime bir şey girdi, dans edip duruyor, salsa.<br /><br />bu kadar enerjiyi nereden buluyor hiç bilmiyorum, ama durmuyor, durmak istemiyor. bir gün gelip hiç dans etmiyor olmayı hayal edemiyorum, öyle bir gün neden gelecek, neden gelsin, düşünmek istemiyorum.<br /><br />küçükken buz pateni yarışmalarını izlerdim gözümü ayırmadan. dans izleme şansım olsa onu da izlerdim herhalde. müzikle uyumlu ve estetik hareketler meselesi ilgimi çeken. izlerken onların yerinde olmak isterdim, aslında ne olduğunu bilmeden. bugün olsa, o zaman istediğimden kat kat fazla isterdim, yıllardır dans ediyor olurdum belki.<br /><br />geç kalmak diye bir şey ne kadar var bilmiyorum, ölmeden dansa bulaşmış olduğuma mutluyum, ölmeden bir de garsonluk yapmam lazım daha. önüme gelene 'dene' demem de bundan. deneyip de sevilmeyecek bir hissiyat gibi gelmiyor, beceremediğini hissedip yılabilir insan olsa olsa. bu ihtimali de göze alıp denemek gerek, devam etmese de bilmek hissettirdiklerini.<br /><br />ilerleyen aşamalarda empatiyi keşfediyor insan, gerekliliği şaşırtıcı düzeyde. amaca ulaşmayı nasıl kolaylaştırdığını görmemek elde değil. herhangi bir amaç için de benzeri bir kolaylaştırma yaratacağına kuşkusu kalmıyor insanın. tabi ortak bir amaç edinmek ve amaca giden yolu sevmek de lazım.<br /><br />kendini kaptırıp başka bir dünya yaratıyorsun aslında. evet çok afili, pek sıradan, ve fakat napalım, durum bu. unutuyorsun geri kalanı, stres yok oluyor, yorgunluklar uçuyor.<br /><br />elimden geleni yapabiliyorum sadece, elimden gelen yetmiyor, ama gelişim de enteresan. günlük hayatta yapmadığı şeyler yaptırıyorsun vücuduna, alışık olmadığı şeylere de zamanla alıştığını hayretle gözlemliyorsun. 37 kez dönen bünye hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam edebiliyor.<br /><br />bu kadarını tahmin etmiyordum doğrusu, bağımlığa mı dönüştü, bilmiyorum. bana normal geliyor. daha iyisini yapabilmeyi istiyorum. daha iyi şekilde yapılmayı hak ediyor çünkü. ve en iyisi yokken sonumu da pek göremiyorum.<br /><br />bir gün herkes salsa yapacak dostlar, ertelemeye gerek yok.baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-6637202055088184942009-10-04T22:40:00.003+03:002009-10-12T15:03:33.455+03:00m a dw o r l d<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8A9z2ypVtmcTLuk4cB6lFT3Soc0u3rcZCedZTqkPiEWvwiuckjw5RzENn08xcP1Qv4SojiNUMBaPJGh5MOtJI1K9UbUilHHfr871V1JJ5JHuimjpCyIgjdx-R__cwxT6DoJOFdA/s1600-h/mad+world.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 229px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8A9z2ypVtmcTLuk4cB6lFT3Soc0u3rcZCedZTqkPiEWvwiuckjw5RzENn08xcP1Qv4SojiNUMBaPJGh5MOtJI1K9UbUilHHfr871V1JJ5JHuimjpCyIgjdx-R__cwxT6DoJOFdA/s400/mad+world.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5388832121966449778" /></a>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-18241093431028273212009-07-30T22:16:00.004+03:002009-07-30T23:00:04.198+03:00Mercimek Koftesi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9TqLm2d3sasHq3A2G7TBIwDW78i4Nhgb2U5UUq-XVmrDdOl8n4z9mG1np3eGsYZpSxA2POG1ZvzL9m8Cztb4vOVWyhgC2OO5ZGWF4NwPI5XC2LYieHR4QcEG7E8hbRBlufgMooQ/s1600-h/Foto%C4%9Fraf0028.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9TqLm2d3sasHq3A2G7TBIwDW78i4Nhgb2U5UUq-XVmrDdOl8n4z9mG1np3eGsYZpSxA2POG1ZvzL9m8Cztb4vOVWyhgC2OO5ZGWF4NwPI5XC2LYieHR4QcEG7E8hbRBlufgMooQ/s320/Foto%C4%9Fraf0028.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5364344898564560226" /></a><br />4x kisilik. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Malzemeler:</span><br />1x su bardagi kirmizi mercimek<br />2x su bardagi koftelik (ince) bulgur<br />2x kuru sogan<br />1x litre su<br />1x cay bardagi zeytinyagi<br />3x kasik salca<br />keyfekeder kara biber, pul biber, kimyon<br />0.5x demet maydonoz<br />5x bas taze sogan<br />2x kasik tuz<br />marul, roka vs.<br /><br /><span id="fullpost"><br /><br /><span style="font-weight:bold;">Hazirlanisi:</span><br />1x litre suyu kaynatin. bu suyla mercimegi lapa kivamina gelene kadar haslayin. mercimekler haslanirken, salata tabagi gibi bi kaseye bulguru koyun. mercimekleri arada bir karistirin ki yabismasin. mercinekler lapa kivamina geldiginde, ocaktan alin. burda dikkat edilmesi gereken nokta, mercinekler tenceredeki suyun tamamini cekmemeli. tencerenin icindeki sulu mercimek lapasini bulgurun uzerine oldugu gibi dokun ve 15-20 saniye guzelce karistirin. ardindan salata tabagi gibi kasenin agzini bi sekilde kapatin. bulgur ve mercimek lapasi 40 dakika kadar birlikte kalmali ki mercimegin kaynar suyuyla bulgurlar pissin. bu sure zarfinda, taze soganlari dograyin ve maydonozu ince ince kiyin. uygun sureyi tutturmak babinda, bu islem icin 20 dakika kadar ugrasin. ardindan, tavayi ocaga koyun, icine zeytinyagini dokun. yag isinirken 2x soganlari yemeklik dograyin (kup seklinde). dograma islemi bittiginde yag isinmis olmali; soganlari tavaya atin ve pembelesene kadar karistirin. bir yandan da 1x su bardagi su kaynatin. soganlar pembelestikten sonra 3x salcayi da tavaya atin ve 30 saniye kadar karistirin. bu sure zarfinda 1x bardak suyun kaynamis olmasi gerekir; kaynar suyu da tavaya dokun ve malzemeleri yavas yavas karistirin. suyunu birazcik cekene kadar ocakta kalsin (5-10 dakika). Bu islemin sonunda bulgurlar ve mercimek yeteri kadar bir arada kalmis olacaktir. salata tabagi gibi kaseyi acin ve icine tavadaki karisimi dokun. tuzu ve baharatlari da ilave edin. salata tabagi gibi kasenin icerisindeki karisimi tahta kasik vasitasiyla guzelce karistirin. bu noktada guzel olani, karisimi elinizle yogurmanizdir; fakat karisim sicak olacagindan, tahta kasikla yogurmaniz daha mantikli olacaktir. sicaktan zaten yumusamis ve kivama gelmis bulgur ve mercimegi tahta kasikla yogurmak cok da zor olmayacaktir. 5-6 dakika kadar bu yogurma islemini gerceklestirdikten sonra, onceden kiymis oldugumuz taze sogan ve maydonozlari da salata tabagi gibi kaseye dokun ve biraz da boyle yogurun. 2-3 dakika kadar da bu islemi surdurdukten sonra sira sikmaya geldi. ceviz buyuklugunde parcalar koparip avcunuzun parmaklarinizla birlestigi yere alip, cok sikmadan hafifce elinizi kapatip acin, kofteyi oldugu yerde biraz dondurup ayni islemi tekrar yapin. kofte guzel bir goruntu almis olacaktir. ilk kofteyi yiyin, ve "oooeeh, super olmus" diyin adettendir. etrafinizda birileri varsa onlara da diger siktiklarinizdan ikram edin. yemezlerse zorla yedirmek, hatta agizlarina tikmak, agizlarini acmiyorlarsa kofteyi agiz cenahina yabistirip sivamak, bu kadar ugrasin ustune mubahtir, cekinmeyin. kofteleri, altina roka dosenmis uygun bir kaseye guzelce yerlestirdikten sonra, orta uzerine bir maydonoz dikin. kaseyi uygun bir yere koyun. kasenin sagina soluna bi yerine "var misin?" yazan bir kagit koyup, fotografini cekin ve tarifiyle beraber gonderin.<br /><br />afiyet olsun.<br /><br />not: marul veya roka arasina 1x adet koyup, uzerine de limon sikilarak tuketilmesi tavsiye edilir.<br /></span>Unknownnoreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-30861170282213387752009-05-31T01:54:00.006+03:002009-06-06T23:29:06.701+03:00AfVara yoğa ayağımız kayıyor, vücutlarımızın kareleri birbirlerini görmez oluyor. Oysa hareketi doğru yaptığımızı anlamak için dönüşün sonunda aynayı görmeyi umuyorduk. Uzaklaşıyoruz, kalbimiz kırılıyor falan. Hiç beklemezdik oluyoruz, mecbur kalıyoruz bir yerde affetmeye. Çünkü, bunları tekrar yaşamaya ihtiyaç duyuyoruz, en azından.<br /><span id="fullpost"><br />Peki insan kendini affedebilir mi mesela? <br /><br />"Edemez."<br /><br />Hata yapmak belki insana yakışıyor, hatta hafif bir makyajla akşam bile giyilebilir. Ama insan hata yaptığını bilir. Bunu bir kere bildi mi, dillendirmese de içinde hissetti mi, artık eksilmiştir. Mekanizmada affetmek yok ki, yani zaten anlamsız. Kimi affediyorsun, zaten sen hata yaptın.<br /><br />Başka birini affedebilirsin. Çünkü hatanın ne kadarı kimde kestirmek zordur çoğu zaman. Zaten hatanın çoğunu ya da hepsini bile bulabilsen birinde, başka birinin eksikliğini anlaşılır bulabilirsin. Affedersin. Tamam eksik bir şeyler var ki hata yapmış, ama gene de affediyorum dersin, buna rağmen seviyorum dersin. Ama kendin için bunu diyebilir misin? Evet eksiğim, ama ne yapalım, ben böyleyim diyebilir misin, yani belki ona buna dersin de, kendine de diyebilir misin?<br /><br />"Diyemezsin."<br /><br />Bunu diyemezsin, ya hatalı olmadığını düşünürsün, ya da kendini affedemezsin.<br /><br />Ama kendini affedemeyince yapabileceğin çok bir şey yok. Bir daha yapmamayı deneyebilirsin, gerçekten isteyince bunu başarabileceğine inanabilirsin. Çıkıp biraz hava alabilirsin. Bir miktar sigara içebilirsin. Belki de çok içersin. Uykusuz kalabilirsin. Ama en nihayetinde eskitip kenara kaldırırsın. Kendini bırakıp gidemeyeceğini bilirsin.<br /><br />Başka birini affedememek güçlü bir şey. Kendinden beklediğini beklemek bir yerde. Hayal kırıklığına uğramak, gerçekten şans gibi bir şey, aptallık değilse eğer. Kendi dünyanda başka birine o kadar yer açmak, kendinle olan sınırlarını da birazcık silip birazcık çizmek, gerçekten cesaret bir yerde. Çünkü affedemeyebilirsin. <br /><br />Affedemezsen eğer, bırakıp gidebilirsin.<br /><br /></span>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-53096888532635115492009-05-20T11:02:00.001+03:002009-05-20T11:04:23.971+03:00Varım!!!Hmm, bi kez daha düşündüm de varım galiba!!<span id="fullpost"><br /><br /></span>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-33971056472066037812009-05-19T14:12:00.001+03:002009-05-19T14:14:08.204+03:00yirmi5Bu kez cidden biraz fazla geldi. Cidden.<br />Beynimde yankılandı falan ilk düşündüğümde,<br /><span id="fullpost"><br />25!<br /></span>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-16177001386360390772009-04-16T22:05:00.003+03:002009-04-16T23:04:18.211+03:00hep benle kalsessizlik sonrası fırtına olur derler. sessizim bir süredir; önceki sessizliklerime oranla uzunca oldu bu kez. bırakırlarsa 70-80 sene, bırakmazlarsa tutanla kesişimimize bağlı bana ayrılan sürenin içerdiği/içereceği dik geçişlerimden birini yaşadım yaklaşık 1,5 yıl önce. kendimin benle kalmadığı, maneviyatımın fiziksel oluşumumdan ok gibi fırlayıp kaçtığı, ama ölmememden dolayı aynı hızla tekrar içime girdiği ve bu eylemini defalarca gerçekleştirdiği, görünürde bir hiç, derinlerde bir piç acı, boşa gecmiş bir 1.5 ben yılı. <br /><span id="fullpost"><br />garanti adam olduğumu söyleyenim eksik olmadı hiç, beni az çok tanıyıp muhabbetimi öyle ya da böyle ilerlettiğim insanlar kümesinde. tanınmadım ben hiç aslında. ya da tanınan ben değildim diyelim. dış dünyayla bağlantılarımı, hesaplarımı ve organizasyonlarımı omurilik soğanımla, beyinciğimle yaparken, beynim hep kendini görünen dünyadan izole etti. garanti olan omurilik soğanım, beyinciğimken, ben sadece beynimdim. herkes beni garanti yanında sanarken, ben hiçbir zaman orada olmadım. bambaşka bir dünyam vardı benim, salt manadan oluşan. beni dünyaya katmadım; dünyaya da artakalanım yetiyordu zaten.<br /><br />dünyada hiç sıkılmazken, dünyamda sıkıntı da vardı, mutluluk da. hepsi bana aitti, ben hepsine aittim. bu bendim. ne yere sığardım, ne göğe. fizikle, matematikle tasvirim mümkün değildi. arz da bendim, talep de. ne sınırları zorladım, ne de zorlamayı sınırladım. sadece kendimi sınadım. bir boyut üste çıkıp bakıldığında, dört dörtlük işleyen, mutluluk veren, başarılı bir sistemdim.<br /><br />son 1,5 yılı, benin sadece kötü sahibi olarak geçirebildim. atıl bırakmadım belki, ama mevcudiyetini aşırı biriktirdim. doldum. taştım. harcandım. boşa gittim. ilerleyemedim, hatta belki geriledim bile. yatay bir paradigma kayması yaşadım. ama frekansı tutturmama az kaldı. kendim bir kez daha içime girecek ve bu kez bütün'en tekrar ok gibi fırlayacağım. yine düşüneceğim, yine kopacağım, yine yaşayacağım, yine yazacağım, yine kıracağım, yine dökeceğim, yine ağlayacağım, yine güleceğim. hissedebiliyorum. geleceğimi hissedebiliyorum.<br /><br />geleceğim gelecek. geleceğim ben. ben gelecek.<br /><br />görüşürüz.<br /><br /></span>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-23880642189803960652009-02-20T15:33:00.005+02:002009-02-20T15:47:35.814+02:00koku<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisvnu2_AhQ566CFWunPytKnRVpWcFbLD1ssJmu6m-veS7bZtxQ5DM_EE9T_5P2aLf4Ws_MTmLwwzVVZxwNJ1nm1CxioO-nMSDjzUND280iz145iC17kx9uzCFrTAn3B3ZdbeMuNw/s1600-h/images.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 90px; height: 135px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisvnu2_AhQ566CFWunPytKnRVpWcFbLD1ssJmu6m-veS7bZtxQ5DM_EE9T_5P2aLf4Ws_MTmLwwzVVZxwNJ1nm1CxioO-nMSDjzUND280iz145iC17kx9uzCFrTAn3B3ZdbeMuNw/s200/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5304873096550644402" /></a><br />Bir gün her şeyin çok güzel olacağını biliyorum, buna eminim.<br /><br />Gözümün önünden bir film şeridi gibi geçecek elbette o zamana dek olan biten, klişe de olsa olması gereken olacak, aynen öyle olacak.<br /><br />Sonra bitiverecek. <br /><br />Yenisi başlasın diye bittiğini bilmesem ve üzülsem bile ben, her işte bir hayır vardır diyebileceğim, kısık sesle.<br /><span id="fullpost"><br />~<br /><br />Güzel kokular hayattaki en güzel şeyler bence, ve ne değişirse değişsin kokular hatırlattıkları şeyleri güzel kılacaklar.<br /><br />Her şey bitecek, her şey başlayacak, ama kokular yakamızı bırakmayacak.<br /><br />En umulmadık zamanda, en umulmadık yüze inat burnumuza değecek o koku, hepimiz hatırlayacağız, ve o anı tarif edemeyeceğiz.<br /><br />Sanki geride bıraktığımız bir şeyleri bulabilecekmişiz gibi geri dönüp bakacağız, o yüze.<br /><br />O kokunun hatırlattıklarının esamesi okunmayacak lakin, gene de yakın hissedeceğiz kendimize.<br /><br />Güzel kokular, bir zaman dilimini bütünüyle önümüze koyuveren o güzel kokular... <br /><br />Ne kadar cümle kursan da o kokunun hissettirdiğini tarif edemeyeceksin. <br /><br />Bir zaman sonra bunu zaten denemeyeceksin.<br /><br />~<br /><br />Şükürler olsun ki hayatta güzel şeyler var, ve güzel kokular hayattaki en güzel şeyler.<br /><br /></span>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-18745420.post-32325679413633503062009-01-31T15:02:00.008+02:002009-02-25T00:22:20.722+02:003'ün 5'in hesabı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrnDliyJcj65VUm-toU7JFGsC377zX8zEazUpgrxCFmRPJItvsNzrLrr17E5xPXPCH77NfPR49dXceleR-97LaIlmVv-PwMpajRBF3WMXC1G1lP_GtXJ5L2divIQmbIEn1DYY5KA/s1600-h/hands_on_keyboard_lowres.jpg"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 191px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrnDliyJcj65VUm-toU7JFGsC377zX8zEazUpgrxCFmRPJItvsNzrLrr17E5xPXPCH77NfPR49dXceleR-97LaIlmVv-PwMpajRBF3WMXC1G1lP_GtXJ5L2divIQmbIEn1DYY5KA/s200/hands_on_keyboard_lowres.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5297454951214571362" /></a><br />uzun zamandır yazmadığımı geçen gün fark ettim. kimin umrundaysa artık. <br /><br />peki. güzel. tamam. başlıyorum.<br /><br />bence bi süre zengin olmamak lazım. sadece öldürmeyen güçlendirir mottosuna paralel bi bakış açısıyla söylemiyorum bunu; daha ziyade, etrafta olup biteni anlamayı kolaylaştırdığını düşündüğümden. özellikle çocukluğunu yokluk nedir bilmeden geçirenlerin pek sığ baktıklarını gözlemliyorum olaylara. anlayamıyorlar, inanılmaz. ve anlatamazsın da, bi birikim yok, paranın çözebildikleri bi çok açıdan etkiliyo düşünüşü, yani düşünmeyişi. adam düşünmüyo, öyle bi oluşum yok kafada, herhangi biri için para azlığına bağlı gelişen zincirleme problemlerden herhangi birinden haberdar değil. sadece satın almakla alakalı değil. aynı zamanda herhangi bi satın almaya bağlı bi çok şeyle alakalı. satın alma gücü kuvvetle muhtemel ve aslında en kötü ihtimalle hayatın geri kalanında da aynı şekilde korunduğundan, iki seçenek var aslında zat-ı muhterem için: ya dibine kadar zevk almaya bakıyo para kazanma şekli seçerken ya da hiç bi şeyden zevk almayan birine dönüşmüş oluyo çoktan.<br /><span id="fullpost"><br />aslında hemen karşı taraftan bakıp olaya, sürekli para olması durumunun anlaşılabilmesi için de öyle bir hayat yaşamak gerektiğini ortaya koyabiliriz kolayca. lakin kritik olan elde etmek ihtiyacı. bu ihtiyaçtan yoksun olmanın neler götürdüğüyle alakalı bi yazı bu. paranın bu kümeyi daraltması, insanın istenebileceklere dair hassaslığını yitirmesi -hatta hiç sahip olmaması- ile alakalı, konuyu dağıtmayın! üstelik zengin olmanın daha az ihtimal gibi durması da yazının elini güçlendiriyo. ihtimal azaltıkça, karşı ihtimal artıyo. en basiti, bu zengin insan evladının anlayamama ihtimalinin olduğu kavramlar ve o insanların oluşturduğu topluluk içinde olup biten olaylar epey fark atıyo.<br /><br />bi de duygusal bi zemine taşıma telaşı olabilir konuyu. sevgi, saygı, güven gibi duyguların öneminden dem vurulabilir. para var mı yok mu çok önemli değil arkadaşım, asıl bunlar var mı denilebilir. buna karşılık yazı çevik bi şekilde bu konuyla da ilgilendiği kısmı şöyle açıklar; işte sağlam bi duygusal zeminin de oluşumunda kısmi parasızlık çok paradan daha etkili olabilir. <br /><br />elbette hiç yok olan paradan bahsetmiyoruz, bi süre paramız az olsun istiyoruz sadece. yoksa pekala hepinizin zengin olması dileği ile bitirebilir yazı kendini. daha güzeli, yazarın bu yazıyı yazıyor olmasını çocukluğunda yeterince çok parası olmadan geçirdiği günlerin bi faydasını arıyor olmasına bağlayabilir. arayıp arayıp, aslında bulamayabilir. bu bulamayışın açık göstergesi olabilir mesela bu yazı. ya da işte birisi anlamayabilir bu yazıda bahsedilenleri, ve çocukluğunu bi yalıda piyano dersleriyle geçirmiş olabilir. <br /><br />benim parmaklarım da piyano çalmaya çok uygunmuş be, tüh.<br /><br /></span>baskabisihttp://www.blogger.com/profile/09951009227330879849noreply@blogger.com0