Cuma, Mayıs 25, 2007

o kadar

Aslında kendimi ifade edemiyorum. Genel bi imaj oluşması bile çok acayip mesela insanların aklında, beni düşününce akıllarda oluşan bi görüntü, düşünceler falan, hem yaşanmışlıklara yüklenmiş anlamlar,. Ama ben bunlara ne kadar dahilim esasında hiç bilmiyorum. Yapabileceklerim elbette var, bu görüntüye şekil verirken emeğim geçiyor ama tam anlamıyla bende bitmiyor ki olay. Ben mesela şu zaman yolda sana rastlarsam o imaj mavileşirken, rastlamayıp bi de yersiz bi telefon görüşmesi yaparsak grileşiyor. Yani ben şimdi neresinde olmuş oluyorum olan bitenin. Ama sorsan, baskabisi'dir dersin, derken?

Kafam karıştı hadiseye, hayatımızdaki en önemli varlıklar insan oluyor diğ mi, ama mesela ne kadar oldukları gibi aklımızdalar ben bilmiyorum. Bazen benim aklımdakiyle onun aklındaki o kadar farklı oluyor ki şaşırıyorum, bu arada Asuman'ın hiç tanımadığı birinden bahsediyoruz hem de. Falanla eski dost, araları şimdilerde çok bozuk. Filanla selamlaştıkları oluyor. Yetmezmiş gibi en yakın arkadaşlarına dahi başka başka şeyler ifade ediyor aslında.

Yani, ben mesela, ben kendimi ne kadar biliyorum ki kim ne kadar bilecek, bilemiyorum. Birini bilmek olayı kulağımda 27. yankısını yaptı son on dakika içinde, ama ben hala bilmiyorum işin aslı ne. O kadar da emin olmamak lazım belki değil mi, o kadar.

Salı, Mayıs 22, 2007

trabzan



Mesela bugün gene radyo dinleyebildim sabah, güzel oluyo. Lisede de geveze vardı, hala var ayrıca, o da güzel. Gerçi o zamanlar programın sonunda hikaye okurdu, ben şimdilerde sonuna yetişemiyorum, hala okuyo mu?

"Ağğğğbi," şeklinde başlayan son sözler kısmına gülmek çok zor mesela, ama insan istedi mi oluyo, istemesi yetmeyince bahanesi oluyo en azından, o da güzel.

Sonra bi kadın bağlandı,

Tanımak değil olay, sorun tanımamak değil. İlişkilerde en başta yeterince
tanımıyor olmak beklentiyi kısıtlıyor, tanıdıkça, ve hatta güzel şeyler
buldukça, beklenti yükseliyor. Yükseldikçe de sorunlar artıyor.


dedi. Dedim bunu bugünün dersi yapayım kendime, tanıdıklarım için beklentilerimi bu kadar yükseltmeme sebep olan o basamakları göreyim biraz, hatırlamaya çalışayım. Zor da değil esasında, sevdiklerimize şöyle bi baksak, sarılsak, hatta aklımızdan bile geçirsek oluyo, aslında ne çok basamak var o noktaya getiren hissediyo insan. Ve aslında daha yukarı çıkamamaktan yakınırken o yükseklikten düşmek ne çok acıtır, bilebiliyo. Bunu unutuyoruz doğru, sadece ben değil ama, -'asıl sen unutuyosun, ama sen de böyle böyle yaptın, bunu bana nası yaparsıııııın?'ı bi kenara bırakıp- olsun. Karşılığını umursamadan iyi düşünmekle, iyi davranmakla mümkün süper hiper mega ilişkiler. Evet, mümkün.

Pazar, Mayıs 13, 2007

13 Mayıs 2005 İzmir Cumhuriyet Mitingi



Bu güzel blog'un güzel insanlarının bir kısmı an itibariyle gündoğdu meydanında cumuriyetimize sahip çıkmaktalar. Hepsiyle gurur duyuyoruz!

Zübeyde hanımefendinin fotoğrafının yanında "Anamızı da aldık geldik - Karşıyakalılar" yazılı kocaman pankartıyla meydana denizden çıkarma yapan arkadaşlara da selam etmek istedim (Zübeyde hanımın mezarı Karşıyaka'dadır.).

Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Bu defa olcak!!


yazınızı buraya yazın, lütfeeen! : ))))

deneme olduğu için birazdan silinecek olması durumu söz konusu. görenler de görmeyenlere söylemesin zaten.

şimdi başka şeyler bulup yazcam etcem ama zaten hepsini saklıcak bu şey gene, ben sinir olcam.

bi arkadaşın da dediği gibi, olmayan şeyin devamı mı olur oysa. ayh.

Muhalefet semalarında miraca çıkmak

Kaç gündür bi sıkkınlık var üzerimde atamadım. “Hayırdır, nisan’la mı alakalı” dedi Abdullah, “Yok” dedim, Daha nice ayların, nice yılların sıkıntısını toplamışım o gün üzerime. Kendimi dışarı attım.

Memed’i gördüm pek kederliydi. Ablasının verdiği iki anahtardan biri koskoca 6 şeritli yolda kalınca, karısına hediye ettiği diğeri de tak-o-metresinin dairesinin çıkınca pek yalnız kalmış. İçip içip sızar olmuş. Yine böyle bir günde bir kâbus görmüş. Hemen Erkan’ı aramış. “Erkan” demiş, “Rüya gördüm. Ak saçlı bir dede. Cübbesine ulaşayım derken ayağı kayıyor, boynuna ip geçiveriyordu. Gözlerini bana dikmiş halde yitip gidiyordu”. “Ben de” demiş Erkan, “Ben de gördüm o dedeyi. Bize bir şey anlatmaya çalışıyordu. Bunu konuşalım”. Konuşmuşlar, pek sevişmişler. Yedikleri içtikleri ayrı gitmemiş o günden beri. Zaten benle de ilgilenmedi. Ben de sallamadım.

Deniz bir süredir ortalardan kayboldu. Telefonlarımı da açmıyor. Sordum öğrendim; kendisi, çok değer verdiğim Tülay hanım hakkında bir takım kalbi duygulara kapılmış, "Belki bir sebepten bir kapı açılır aradan görünür, bir işi çıkar gelir karşıdan" umuduyla mahkeme koridorlarında yatar kalkar olmuş. "Kalkar" derken yanlış anlaşılmayayım, kimse tarafından değil, kendi uyanıp kendi kaldırmak zorunda kalıyormuş kendisini. "Boş durmamış, belki savcım olur umuduyla pek çok davalara karışmış" diyorlar, ben söyleyenlerin yalancısıyım ancak bunları duyan Tülay hanım kameralar önünde bir tokat aşk edivermiş Deniz'e. O gün bu gün yolu düşmez olmuş mahkeme tarafına.

Geçen gün Zeki aradı, meğer tek derdi olan ben değilmişim Deniz'le, kendisinin de telefonlarına çıkmamış bi müddet, sonra yolda yakalamış. Derdi de garip. Kendisi Deniz’in -çok affedersiniz- mesane'den start alan yarışlara ilgisini duymuş ve bu hususta kendi hassasiyetini gizleyememiş, beraber hareket etmek istemiş. Deniz “İyi” demiş, “Kapa partiyi gel”. Zeki demiş ”Öyle ‘Hem çüküm olsun, hem donuma değmesin’ yoook, ben partimi kapamam”. Böylece aralarında ayaküstü bi yarışı başlatıvermişler. Bizim Deniz’in bi kaç hayta arkadaşı vardır, bakmışlar olacak gibi değil, Deniz’in kulağına eğilmişler, “İki kişinin işediği çiş değildir” demişler de Deniz uyanmış, tamam demiş kapatma partini, gel öylece. Duyunca pek rahatladım, zira rüyalarıma giriyordu Zeki’nin partisinin kurumsal kimliği. Onlar da barışıvermişler öylece. Bu meseleler canımı sıktı, “Biraz neşemi bulurum” dedim, Cem’e uğradım.

"Sözlükten hatun kalkacak!"

"Memleketin her toprağını karış karış gezdim, her yerinden şirket satın aldım, yetmedi banka aldım" dedi. Bi an midem bulandı, affedersiniz, kusasım geldi. "Cem'cim dedim, midem bozuk, ben bi lavaboya kadar gideyim". "Ben de geleyim" dedi, "İç boşaltmak nedir, ben bilirim". "Hay çok yaşayasın Cem" dedim, "Neler de bilirmişsin!". "O daha bir şey mi dedi, doğu demedim batı demedim, memleketin her yerine yayıldım, ziraat fabrikası açtım bayıra, tekstil fabrikası açtım yatağa yatırım yaptım" dedi. Sinirlendim. "Bırak şimdi Cem", dedim, "lafı bile dolandırıyosun, bu millet sana nasıl güvensin?" "Güvenir" dedi. "Bak adadakiler şimdi ‘sayın’ oldu. Biz o adaları boşuna almadık. Benim iktidarımda sözlükten hatun kalkacak, gerekirse Çin malı bile ne alırsan 1 YTL olacak!".

NOT: Yazı benim bile içimi sıktı. O yüzden sonunu yazmadım.

Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Bayan Arkadaş SMS ve MSN

Yazinin giris kismi:

Madem oyle, iste boyle. Bundan sonra geleneksel olarak her yilin 5 Mayis gununu baslama kutlamalariyla cilginca eglenerek, pogo-mogo, samba, bazi bazi tango, hatta bikinilerimizle yasak dans lambada falan yaparak gecirecegimiz, 'Yer misin?' isimli SEO uygulamalarini baslatiyorum.



Yazinin, 'Nerden cikti?' diyenler icin olan kismi:

Hepimizi birer Ferrari sahibi yapan, su yandaki Allah razi olasica gugil leklamlarindan cikti. Cilgin paralar kazaniyoruz. Oyle cok ki, kazandigimiz parayi hesaplayamiyoruz. Cunku surekli para geliyor; o paralari saklamak icin surekli depo kiraliyoruz. Ama depo kiralari gunun rayicine gore degisinklik gosterdigi icin, bakiyemizi hesaplamak amaciyla lineeri eksponansiyeli birak, hiperbolik bir fonksiyon bile tanimlayabilmis degiliz. Mumkun degil lan. Neyse cenenizi yormayayim. Iste bu paralari kazanmamizi saglayan leklam:

"Bayan Arkadaş SMS ve MSN

MSN al, Cepten Ara, Numaran Görünmeden Mesaj Çek! Hemen Gel..."


Yazinin kendisini arac olarak kullanmak icin gelmis olan okuyucular icin olan kismi:

Nah?


Yazinin sonu.

Cuma, Mayıs 04, 2007

..i'm in love

zaman ölçmek için saat, dakika, saniye ve aslında pek kullanılmayan diğer birimleri kullanmayı doğru bulmuyorum. eminim, bu hafta çok çabuk geçti, saat kullanırken çabuk geçmek diye bi' şi mümkün değil oysa, nedir.

bakınız, zaten insanoğlunun doğası bi garip, hafta içi "zaman geçsin geçsin haftasonu gelsin" demek gafletine düşmemek elde mi, ben hep düşüyorum; ama allah kahretsin, bi sonraki hafta içine de çok fazla yaklaşmış oluyorum. tamam diyorum, bak, böyle yapma, zaman geçmesin iste hatta, öleceksin! bunu uyguluyor gibi yapıyorum bi süre, hadi maximum bi kaç gün, sonra kendimi kenarda sevinirken yakalıyorum "perşembe gelmiş, huh", diye. bilmiyorum.



kendini işe vermek olayı, süper bi' şi. harika. işte o vakit zaman anlam kazanıyo. sanki böyle yüzeyi parıltılı bi' şeylerle kaplanmış, ya da şekil bulmuş gibi kendine, oluyo. geçsin, geçmesin, ne kadar hızla, ne yöne geçsin filan pek önemli olmuyo. sadece elinde parametre olarak 'iş' olursa işte, güzel. evet ama, her zaman mümkün değil. mümkün olmasını sağlamak, sağlayamayınca da bunu sağlamakla uğraşmak lazım en azından, gibi. yoksa cumartesi dahi güzelliğini ertesi gün pazar olmasından dolayı kaybeder oluyo. aslında en güzeli cuma diğ mi, ama o da yorgun bi gün sonuçta. gene de ertesi gün kasıntısı en az olan gün olmasından, stratejik.

cuma, huh.

Salı, Mayıs 01, 2007

siyaset. azcık.

serhat:
ve ne olursa olsun bence bu olaylarla beraber dinci akim buyuk bi darbe aldi
serhat:
dinci partilere olan hosgoru azaldi
serhat:
laik kesimin dincilere olan karsitligi keskinlesirken dinci kesim laiklige karsi yelkenleri biraz daha suya indirdi
serhat:
ben oyle goruyorum bilmem hakli miyim
serhat:
ak parti iktidarindan beklentiler neydi dusunsene
serhat:
insanlar akp iktidarinda turbanla universiteye girebilceklerini dusunuolardi
serhat:
turkiyede islam havasinin daha bi gur escegini dusunuolardi
serhat:
ama akp bunu beceremedi

serhat:
sezer sayesinde
serhat:
bence yavas yavas dinci kesim devletten dinle ilgili beklentilerini azaltir
serhat:
yani ben devletin icinden dini sokup atcagimiz konusunda umutluyum
serhat:
ama o boslugu doldurcak adamlarin ulkeyi iyi yonetcekleri konusunda supheliyim
serhat:
gerci mutlaka son iktidardan ders almislardir
serhat:
kendi yanlislarini zaten biliolar
serhat:
simdi bunlarin yanlislarini da gorduler
serhat:
bi de sunu gormus olmak onemli
serhat:
her zaman tribunlere oynamamak lazim
serhat:
sag iktidarlar icraatlerini halkin bekledigi yonde gerceklestirerek halkin yuzune gulup oy toplamaya calisiolardi
serhat:
bu guzel politikadir ama halk ne istedigini bilirse eger
serhat:
halk ne istedigini bilmedigi icin de basarisiz oldular
serhat:
cebi bosalan adam onlara oy vermeyi birakti akp ye oy verdi
serhat:
bunu ben de anlamiom ama oyle
serhat:
akp tam tersi igrenc bi politika izledi
serhat:
halkin beklentisin degil kendi bildigini yapti ama halkin yuzune takiyyecilik yaparak guldu
serhat:
simdi artik ikisinin de tutmucaini bilioz
serhat:
bakalim bi dahaki hukumetler ne gostercek
serhat:
cok heyecanliyim (:
ali@bis:
ben bunu yayınlarım blog olarak : )
serhat:
eheh fena konusmadim sanki d:
serhat:
ben de inanamadim kendime

bitti...

gaza geldi bu da bööle işte. arkadas dertlenmiş, heyecanlamıs, ben de içindekileri paylaşiiim dedim.

bu arada ne o reklam mı verioz artık, sosyomat mosyomat?