Salı, Nisan 24, 2007

aşk - bir

"Pardon" dedi. Alışkanlıktan dilediği özür henüz ağzından çıkmışken, karşısındaki adamın adım adım kendinden uzaklaşıyor olmasının üzüntüsü kapladı her yanını. Önemi olmamasının önemi yoktu artık. Gittiği yöne ters durmuş, elindeki dosyayla hala havada duran eli yavaşça inerken, diğer eliyle aceleyle dağılmış saçlarını düzeltti. Eli eline dokunmuş muydu sanki? Ona mı öyle gelmişti? Bu ne yaman ergenlik telaşıydı böyle, tanımadığı bir adamın ardından bakarken afalladı haline. Şaşkındı, duruma en yakışır tanımlama buydu, şaşkınlık. Ardından bakarken, aklında olmayanlara şaşıyordu, hatırlayamıyordu hiç bi şey. Asılı kalmıştı o an'da. Nereye gideceğini, ne için koşuşturduğunu, kim olduğunu dahi unutmuştu. Kısa bir an, kalbi yerinden çıkarcasına çarparken, bedeni kaskatı kesilmişti. Dizlerinin hemen altında biten, dar sayılabilecek eteğinin izin verdiği kadar açıktı bacakları, gözleri kalabalıkta ilerleyen adamı takip ediyordu. Ne ileri gidebiliyordu, ne de geri. O an kalınlaşmıştı gene zaman, geçmek bilmiyordu. İnsanlar, arabalar, yapraklar, herşey sepya tonlarda durmuştu da, bir tek o adam ilerliyordu sanki parlak kıvılcımlar saçarak.

Çarşamba, Nisan 18, 2007

bu bir.

"Bu bir rüyaa" diye bağırıyordu bir ses, "Bu bir rüyaaaa..". Sonra ardındaki rüzgarı atlatmak için yön değiştiriyordu, giderek duyulmaz hale gelip, kaybolmak pahasına. Trafik lambasının tam üstüne mor bir ışık çöreklenmişti; yoldan geçen adam sustu, arabadaki kadın çocuğunun üstünü örttü.

Acayipti; içinden bir şey koparılmış gibi, iki ucundan çekilip, koparılmadan bırakılmış gibi. Bir yığın vardı o bankta. Her tarafından saçılan kırıntıları kokluyordu bir köpek, hiçbirine dokunamıyordu bile. Köpek aceleyle gidip bir saksıya tükürdü, saksıdaki çiçek birden soldu.

Kocaman bir dalga kopup geldi ayaklarına kadar. Çekmedi ayaklarını, bütün vücudu geri gitti ama. Dalga ayaklarını alıp götürdü, vücudu bir kaç saniye havada asılı kalıp, olduğu yere yığıldı. Mor bir sıvı süzüldü bedeninden, bir ses duyuldu ağzından son kez; "Bu bir rüyaa.."

Pazartesi, Nisan 16, 2007

uçları kırık

elde var 5. ziyanı yok. bilinç esas diğ mi, etkisi olmadığna yandığın basamak, etkisi olma potansiyelinde olduğu basamağın onda biri en az.

insan yalnızken neler hisseder, kendi kendine konuşup durur mu aslında. yoksa, bomboş olduğu anlar da var mıdır, zamanın geçip gittiği, kendini bile farketmeden geçirdiği. ben tam olarak bilemiyorum, ama sormuyorum da, cevap yaratmak için yazıyorum zaten, ş!

bi de duymadan geçen zamanlar var, hiç girmiyorum. zaten emin de değilim nereye gitti o sesler, sabahtan beri tek ses duymadım burda bana göre, ama biliyorum bu imkansız. klavyenin sesine bile şimdi dikkat edebildim ancak, ama mübalağa. bi de müstesna vardı, var mıydı? yok.

gözümün gördüğü konusunda ise değişik şeyler düşünüyorum, paylaşmak benim açımdan önemli değil de, konu bütünlüğü sağlansın diye. gördüğüm manzara evimde olsa nası bi tatmin olurdum, ama burdayken pek de mühim gelmiyor. ama sorsan, ben günde 10 saat burdayım en az, eh be.

biliyorum. herşeyi biliyorum. lakin, eldeki veriler problemi çözmeye yetmiyor, aslına bakarsan, problem yaratmaya bile yetecek kadar argüman yok. yarım kalmış harfler batıyo bazen, kırık kırık uçları. yoksa, idare ediyorum ben, boynuma dolansa daha mı iyi tastamam. velhasıl kelam.